Türk Mekan
Fenerbahçe Fan Clup Uyeol
Türk Mekan
Fenerbahçe Fan Clup Uyeol
Türk Mekan
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Türk Mekan


 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 Fenerbahçe Fan Clup

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
moscowtrip
Yönetici
Yönetici
moscowtrip


Mesaj Sayısı : 84
Konu Sayısı : 68
Kayıt Tarihi : 23/07/09
Cinsiyet : Erkek
Lakap : moscowtrip
Yaş : 32
Nerden : İѕтαηвυL*
Fenerbahçe Fan Clup Jyoqe5d6

Fenerbahçe Fan Clup Empty
MesajKonu: Fenerbahçe Fan Clup   Fenerbahçe Fan Clup EmptyPtsi Şub. 21, 2011 5:47 pm

ŞANLI FENERBAHÇEMİZ..

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
İÇİNDEKİLER ***BİLGİLER ***BAŞKANLARIMIZ ***KADIKÖY FUTBOL KULÜBÜNDEN FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜNE KADAR ***FENERBAHCE FUTBOL TAKIMI'NIN İLK KADROSU ***KURULUŞU TESCİL OLAN İLK TÜRK KULÜBÜ FENERBAHÇE ***İSTANBUL ŞAMPİYONLUĞU LİGİ ***İLK NAMAĞLUP ŞAMPİYONLUK ***FENERBAHÇE'NİN İLK ROZETİ ***İŞGAL YILLARI VE O YILLARIN GURURU FENERBAHÇE ********* VE ''FENERBAHÇE''Sİ ***STAD MÜLKİYETİNE SAHİP İLK SPOR KULÜBÜ FENERBAHÇE ***SON ***KADROLARIMIZ (65-66-67-68-69-70-71-72-73-74-75-76-77) ***STADYUMUMUZUN TARİHÇESİ (08-15-29-47-48-50-52-82-00-01) ***İLKLER ***ENLER ***ANTRENÖRLERİMİZ ***ŞAMPİYONLUKLAR ***GOL KRALLARIMIZ ***FENERBAHCE MARŞI BİLGİLER * Kuruluş yılı:1907 gresmi:1899
* Kurulduğu Yer: İstanbul Moda'da Beşbıyık Sokağı 3 numaralı evin alt katı.
* Kurucular: Nurizade Ziya Songülen Bey,
Osmanlı Bankası memuru Ayetullah Bey, Bahriye Mektebi talebesi Necip
Okaner Bey, Asaf Beşpınar Bey,Enver Yetkiner,Fatih Rapid ve Ahmet Egitek
tarafından kurulmuştur.
* İlk Başkan: Nurizade Ziya Songülen
* Renkleri: Sarı Lâcivert (ilk sarı beyaz)



BAŞKANLARIMIZ

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Kadıköy ve Fenerbahçesi;
İstanbul’un Kadıköy yakası; Allah’ın, yeryüzünü yaratırken kesinlikle
ayrıcalıklı davrandığı bir eşsiz yöre... Tarihlerin henüz 1900 yılına
ulaşmadığı İstanbul’da, Kalamış’ıyla

Fenerbahçe’siyle, Caddebostan’ı Suadiye’si Moda’sı ile adeta bir rüya
beldesi... Göz alabildiğine bomboş arsalarla yemyeşil çayırlara sahip bu
yörede, doğanın insanları spor yapmak için sanki teşvik ettiği
yıllar...



[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Ve de, İstanbul’un silüeti deniz
üzerinde uzaklardan perde perde yansıyıp dalgalanırken, Fenerbahçe
Burnu’nda yanıp sönerek yol gösteren bir fener Türk sporuna önderlik
edeceği bir kulübe sembol olmanın da gururu içinde, Adalar’a,
Marmara’ya, daha da ötesi uzak yıllara doğru aynı şevkle ışık saçacağı
günlerin özlemi ile çakıp durmaya başlamıştı sanki... Ve de Kadıköy, o
dönemlerde en güzel semti olan Fenerbahçesi’nin bağrından çıkaracağı
takımını önce yakınlara, sonra da yarınlara armağan edeceği günleri
bekliyordu gayri...

Kuşdili Çayırında İlk Futbol Oyunu;

İlk futbol oyununun, bugünkü anlamıyla ilk kez 1823 yılında İngiltere’de
oynanmaya başlamasının üzerinden neredeyse yıllar ve yıllar geçmişti.
Nihayet tarihler 1890’lı yıllara ulaştığında, Moda’da oturan İngiliz’ler
de bu keyifli spordan iyice etkilenmiş ve o yemyeşil arsaların
bulunduğu Kadıköy’ün geniş alanlarında, futbolu oynamaya başlamışlardı.
Seyri çok keyifli bu oyunun, çevredeki Türk gençlerinde de ilgi
uyandıracağı ve de bu sporu onlara sevdireceği pek tabii idi ve hatta da
kaçınılmazdı. Ama ne var ki, o sıralarda süren monarşi rejimi nedeniyle
Müslüman Türkler için cemiyet kurmanın ve hatta mevcut cemiyetlere dahi
üye olmanın yasak olmasından dolayı, Kadıköy Çayırlarında top koşturan
İngiliz gençlere yine ancak Rum gençleri eşlik edebilmekteydi. Yine de,
hemen her akşamüstü bilhassa Kuşdili Çayırında yapılan bu futbol maçları
ya da antrenmanları, Kadıköy halkının büyük bir kesiminin ilgisini
çekmekte, genellikle akşamüstleri zevk için de olsa oynanan bu futbol
oyunu için, Kalamış’tan, Moda’dan, Kuyubaşı’ndan, ve hatta Haydarpaşa
civarlarından gelecek öbek öbek halkı, gününe ve hava durumuna göre
küçük ya da büyük kümeler halinde bu oyunu seyretmeye yöneltmekteydi.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Kadıköy halkının ekserisi ikindi sularında ayaklanır, günlerden Cuma ve
Pazar değilse yani Kurbağalıdere’nin kenarındaki salaş tiyatroda Komik
Hasan’ın tuluat kumpanyası oynanmıyorsa Kuşdili Çayırı’na doğru yola
koyulurlardı. Yok, eğer günlerden Cuma ya da Pazar ise de, Moda’ya doğru
ya da şimdiki Fenerbahçe Stadyumu’nun bulunduğu Papazın Çayırı’na doğru
yola koyulurlardı. Omuzdaş kılıklı, burma bıyıklı tüylü tüysüz gençler,
yanlarında boy boy çocuklarla hanım nineler ve de orta yaşlı hatunlar,
Arap bacılar, ahretlikler, kahvede pineklemekten usanan efendi kişiler,
burada çayırı çepeçevre kuşatır, kadınlar getirdikleri kilimleri
yayarlar, erkeklerin kimi toprağa bağdaş kurar, kimi büyükçe bir taşa
oturur, kimi ayakta dururdu. Sucusu, dondurmacısı, kağıt helvacısı,
simitçisi, baloncusu, Eyüp oyuncakçısı velhasılı satıcıların her çeşidi
burada arzı endam eyler, burayı adeta panayır yerinden farksız kılardı.
Ortadaki saha olacak alanda ise, kapı gibi gövdeli, başları açık, renk
renk gömleklerinin kolları sıvalı, göğüsleri fora, bacaklarından
dizkapaklarına kadar şortlu bir alay adam soluk soluğa koşuşurlar,
birbirlerine çarpıp çarpıp, alt alta üst üste mecelleşirler, güya da top
oynarlardı. Oynanan bu futbollardan örnek alan bazı gençler,
Kadıköy’ündeki arsalarda ya da geniş çayırlarda onlar gibi top oynamaya
heveslenir, karman çorman bir biçimde, bir harradır bir gürradır gider,
topa en çok vuranla onu en havalara yükselten erbab sayılırdı. Ne var ki
bir süre sonra, bir başka deyişle 1900’lü yıllara iyice yaklaşılmasıyla
birlikte, Moda’da oturan İngiliz gençlerinin artık modern futbolu
oynamaya başlamaları ve dolayısıyla da oynadıkları futbolu daha
seyredilir bir halde sunmaları, kendilerini hayran hayran seyreden
Kadıköy’lü gençlerin yüreklerinde birtakım kıpırdanmalara sebep oluyor,
onlar gibi organize bir takım kurma isteklerini ise, vazgeçilemez bir
tutkuya dönüştürmeye başlıyordu.

Kadıköy Football Association ;

1890’lı yıllarda İstanbul Moda’da yaşayan İngiliz ailelerinden La
Fontaine, Giraud, Whittall, Charnaud, Pears, Armitage aileleri Kadıköy
ve Moda’nın çayırlarında kendi aralarında bu oyunu yeni yeni oynamaya
başladıklarında, İzmir’de yaşayan İngiliz aileleri, Bornova çayırlarında
bu oyunu çoktan oynamaya başlamışlardı bile. Zira sosyal ve idari
bakımdan payitaht İstanbul’a uzak ve rahat iki şehir olan Selanik ile
İzmir, 1870’li yıllarda Osmanlı’nın futbol oyunu için ilk taraftar
bulduğu toprakları oluyor, futbol oyunu o dönemlerde dini inançların da
etkisi ile Müslüman Türkler arasında gelişemediğinden, böylece de
Osmanlı toprakları üzerinde ilk defa gayrimüslim ve levanten (ülkede
yerleşmiş bulunan yabancı uyruklu) vatandaşlar tarafından oynanıyordu.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Moda’da futbolla tanışan ilk ailelerin İstanbul’da İngiltere elçiliği
personeli görevlileriyle aralarında yaptıkları maç rekabetini, 1894
yılında İzmir’de “Football Club Smyrne”nin kurulması ile birlikte
İstanbul - İzmir rekabeti izlemeye başlıyordu. İzmir’de futbolun
öncülüğünü yapan James La Fontaine, 1889 yılında İstanbul’a
yerleştiğinde, Kadıköy’de İngilizlerin futbol-rugby karışımı bir oyun
oynadıklarını görmüş ve onlarla kısa zamanda dostluk kurarak, daha iyi
bildiği futbol oyununu onlara kabul ettirmişti. Tarihler 1897 yılını
gösterdiğinde, James La Fontaine ve arkadaşları Kadıköy yakasında ilk
kez bir futbol takımı olarak Kadıköy Football Association adı
altında toplanıyor, takımı oluşturan İngiliz, Rum, Ermeni gençleri,
genelde İstanbul’a sefere gelen İngiliz gemicilerle oynadıkları
oyunlarını Kadıköy’ün çayırlarında sürdürüyor, ve her akşamüstü (ilk
bölümde geniş bir biçimde sunduğumuz) o kalabalık izleyici kitlesine de
seyrettiriyorlardı. Bu müsabakalar halkın öylesine ilgisini çekmişti ki “Football Association” takımı, iki yıl içerisinde “İzmir Karması” ile karşılıklı olarak futbol maçları yapmaya yönelmişti.

“BLACK STOCKING FC” Kuruluyor ;

Ne var ki, Sultan 2. Abdülhamid’in padişahlığının sürdüğü o dönemde,
mevcut monarşi rejiminin korunması amacıyla Türk gençlerinin dernek
kurmaları yasaktı. Bu durum ise, yabancı ve azınlıkların top
koşturdukları kendi topraklarında futbol oynamanın imkan ve zevkinden
mahrum olan ve onların aralarına karışarak oynamak istedikleri bu cazip
oyunu ancak gıpta ile seyretmekle yetinen Kadıköylü Müslüman Türk
gençleri arasında, sadece üzüntü değil aynı zamanda tabii ki öfke ve
hırs da uyandırıyordu. İşte her türlü tehlikeyi göze alan bu gençlerden,
deniz öğrencisi Fuat Hüsnü (Kayacan), eski hariciyecilerden Reşat
Danyal ve Mehmet Ali ile, Kuşdili’nde Papazın Çayırı adı verilen
topraklarda meşin yuvarlağa vuruşlar yapan arkadaşları bu özlemin sona
ermesini amaçlıyorlar, ve 1899 yılında da, devrin hafiye ve
jurnalcilerinin dikkatlerinden kaçmak ve hışımlarından korunmak amacıyla
bir İngiliz adı altında Black Stocking FC (Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü) ‘nü kuruyorlardı.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Ancak siyah çorap ve kırmızı üst formaları ile Türk gençlerinin
oluşturduğu bu ilk Türk spor ve futbol topluluğu daha ilk maçlarında
hafiyelerin baskınına uğruyor ve hemen dağıtılıyordu.

1899; Fenerbahçe’nin Gerçek Kuruluş Yılı

Burada dikkati çeken en önemli nokta; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stocking FC ismi altında 1899 yılındaki bu ilk girişimindeki öncülük yapan gençler ile, ilerideki yıllarda kurulacak olan Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençlerin genelde aynı kişiler olacağıydı. Dolayısıyla FENERBAHÇE KULÜBÜ kuruluşunu
gayri resmi olarak 1899 yılında gerçekleştirmiş, ne var ki iki kez
kapatılmaları nedeni ile faaliyetlerine, ancak resmi kuruluş yılları
olan 1907 yılında geçebilmişti. Görülen odur ki; Black Stocking F.C. ya da Kadıköy Futbol Kulübü isimleri, amaç karşısında birer araçtırlar.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Ayrıca İstanbul’da kurulan futbol kulüplerinin listeleri incelendiğinde
de; Moda Futbol Kulübü (1896), Cadi-Keuy Football Club (1899) ve Imogen
(1900) takımlarının İngiliz uyruklular tarafından, Elpis (1900)
takımının Rumlar tarafından, Black Stocking (1899), Beşiktaş,
Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin ise Osmanlı uyruklular tarafından
kurulmuş oldukları da zaten görülmektedir


KADIKÖY FUTBOL KULÜBÜ Kuruluşu

Ama yine de, aradan geçen birkaç yıl içinde aynı gençlerin bir bölümü, aralarına yeni katılanlarla beraber Kurbağalıdere Köprüsü’nün
hemen yakınındaki (şimdiki stadyumun karsısında) Hurşit Ağa’nın
kahvehanesinde muntazaman toplanıyor ve 1901 yılında da, bu kez isim de
değiştirerek Kadıköy Futbol Kulübü ismindeki bir yeni takımı daha
kurabilmenin çalışmalarını yapıyorlardı. Konu ile ilgili ayrıntılı
bilgiye, yaşadığı yakın tarihi, yazılarında bütün ayrıntıları ile
canlandıran üstad Sermet Muhtar Alus’un, 1951 senesinde Tarih Hazinesi
Mecmuası’na yazdığı “Kadıköyü’nde İlk Futbol” isimli makalesinde
rastlıyoruz ;


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


(Aslı gibidir) : “ Zamanın musiki üstadı Sine Kemani Nuri Bey’in
anlatışına bakılırsa, futbola meraklı ilk Türk gençleri bir kulüp
kurmağa, daha bir derli toplu birleşmeye karar vermişler. Çok geçmeden
arzularını yerine getirmiş, elbiseyi de seçmişler; gömleğin göksü,
yakası, kol kapakları beyaz, öbür tarafları kırmızı, pantolon keza
beyaz. Kuşdili Papazın çayırlarında kendi aralarında maçlara
girişmişler. Moda’daki İngilizlerden, Rumlardan mürekkep (oluşan)
takımın derecesine erişmek, onları yenmek baş emelleri(en büyük
arzuları). Eski cimnastikçi ve idmancılardan Sine Kemani Bay Nuri’nin
rivayetine göre, ilk oynayanları sayalım: Kendisi(Nuri Bey), Emced Bey,
Mehmet Ali ve kardeşi Neşet Beyler, Reşat Danyal Bey, Hafız Mustafa,
Topçu zabiti Cevdet Bey, Eşref Bey, Hüsnü Paşa zade Bahriyeli Fuat Bey,
Mekteb-i Sultani’li Daniş, Tahsin (Şair Tahsin Nahit) Bey, Sarı Şevki.

Haftalık Malumat Mecmuası sahibi Baba Tahir’in yevmi (günlük) Fransızca
Servet Gazetesi, bu maçlara dair teşvik yollu bir yazı neşretmiş.
Fırsatı kaçırmayan namlı hafiyyelerden (gizli görevli polis) biri,
Sultan Hamid’e hemen jurnali(haberi) uçurmuş: “ Kadıköy gençleri,
Veliahd- i Saltanat Reşat Efendi (Sultan Reşat)’nin himayesinde
(korumasında) bir cemiyet teşkil eylemişlerdir (oluşturmuşlardır).
Beray-i ubudiyet (kulunuz olarak), nazar-ı dikkat-i hümayunlarınızı celp
ederim (padişahımın dikkatlerini çekerim). Ferman.”

Ve tabii ki, yine rejim ve futbolun haram sayılması nedeniyle dini
baskılı, ancak daha sıkı hafiye baskısı sonucunda da zaptiye
teşkilatının baskınıyla bu girişimler de yine engelleniyor ve Kadıköy’lü
gençler bir kez daha dağıtılıyordu. Ne hazin bir kaderdir ki,
Olimpiyatların Atina’daki açılış gününe rastlayan 6 Nisan 1896 tarihinde
Tatavla (Kurtuluş)’da bir gurup Rum vatandaşımızın teşebbüsüyle
“Tatavla - Heraklis Jimnastik Kulübü” şaşalı bir biçimde tabii ki de
kurulurken, ondan iki yıl sonra tamamen Türk gençlerinden oluşarak
kurulmaya çalışılan “Kadıköy Futbol Kulübü” mevcut rejim nedeniyle hemen
kapatılıyor, kurucuları ise sürgün edilmekten zor kurtuluyordu. Bu
durum Türk sporunun kulüpler yolundaki gelişimini en az 5 yıl
geciktirecek ve yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temeli de, yabancı
egemenliği ve anlayışı ile atılacaktı.

İşte İstanbul’da, hem Pera yakasında hem de Kadıköy yakasında oturan
ecnebi (levanten) ve gayrimüslim vatandaşlarımızın, törenlerle
kurdukları ilk kulüplerinin yaşama hakkını elde etmelerine karşın, yine
kalpleri spor aşkı ile çarpan Kadıköy’lü Türk gençlerimiz tarafından
girişilen her iki cesurane teşebbüsün gerçekleşememesi, onların içindeki
bu ateşi söndürmüyor, aksine, Kadıköy’de bir futbol kulübü kurmalarına
hiçbir kuvvetin engel olamayacağı gerçeği ile, daha henüz ismi bile
belli olmayan ve fakat ki Kadıköy’ün bağrından çıkacak ve gelecekte
milyonlarca taraftara sahip olacak bir kulübü kurmaları için, sadece
sayılı yılların kaldığını da sanki artık iyiden iyiye hissediyorlardı.

Kadıköy’de Kuruluşu Bekleyiş ;

Güneş, 1900’lerle henüz tanışmış. İstanbul’un her semti aynı sıcaklıkta
aynı cömertlikte aydınlanırken, Kadıköy yakasında gökyüzü hep puslu,
sanki her dem kapalı gibi. Kuşdili Çayırı mahzun, Papazın Çayırı solgun
gibi. Fenerbahçesi’nde bahçeler çiçeksiz, köşklerinde kanaryalar suskun,
güllerle bülbülleri küs gibi... Zira, içleri spor aşkı ile yanan Türk
gençlerinin Kadıköy’de kulüp kurma istekleri “saray”ca iki kez
engellenmiş, levanten ve gayrimüslim vatandaşlarımızın aynı isteklerine
aynı saraydan izin çıkarken, Kadıköylü gençlerimiz sarayın rejimine
karşı iki kez yenilmiş gibi. İşte bu nedenledir ki, gayri tüm Kadıköy
halkı suskun, biraz da yaralı, Kalamış’ta esen rüzgar bir mahzun,
Fenerbahçesi’nde çakan “Beyaz Fener” bir mahzun gibi. İşte bu nedenledir
ki ; galip, sanki bu yolda mağlup gibi...


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Ve de deniz üzerinde İstanbul’un silüeti, karşı uzaklardan perde perde
sahile akarken, “ışıksız FENER, çiçeksiz BAHÇE ” misali biçare yarımada,
mahzun bir eda ile karşı sahilindeki sarayın ufuklarına doğru bakıp
bakıp kuruluş izninin çıkması hayali içinde “ Bu memlekette bir gün
sabah olursa Haluk. ” mısralarını yüreği yaralı fakat gönlü ümitle dolu
bir şekilde sanki okur da, devlet kapusundan da medet bekler gibi...


İSTANBUL’DA İLK “FUTBOL LİGİ” GÜNLERİ
Evet, istibdat ; bir başka değişle
o dönemki mevcut “ mutlak hakimiyet ” rejimi, yurdumuzda cemiyet kurmak
ya da bu bünyede spor yapmak hakkını Türklere yasak etmekteydi. İşte
sırf bu nedenle, Fuat Hüsnü (Kayacan) Bey ve tamamen Türk gençlerinden
oluşan arkadaşlarının Fenerbahçe Spor Kulübü’müzü kurma teşebbüsleri,
gerek 1899 yılında Türkçe isim vermeden bir İngiliz ismi altında kurmak
istedikleri “Black Stocking F.C./Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü” olsun,
ve gerekse de 1902 yılında bu kez isim değiştirerek kurmak istedikleri
“Kadıköy Futbol Kulübü” olsun, sarayca engellemişti. Bu durum ise,
ülkemizde kurulan ilk spor kulüplerinin yabancılar ile gayrimüslimler
tarafından oluşmasına sebep olacak, Türk sporunun kulüpler yolundaki
gelişimini ise en az 5 yıl geciktirerek, yurdumuzda futbol ağırlıklı
sporun temelinin “yabancı egemenliği ve anlayışı” ile atılması
neticesini doğuracaktı .


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Nitekim, Kadıköy Futbol Kulübü’nün mevcut bu rejim nedeniyle hemen
kapatılarak dağıtılmasının ardından, 1902 senesinde James Lafontaine ile
Horace Armitage isimli kişiler hemen hemen tamamı İngiliz’lerden oluşan
“Cadıkeuy Football Club“; (Kadıköy Futbol Kulübü) isimli futbol
takımını kuruyor ve kuruluşunun iznini de alıyordu . Bunu, 1903
senesinde Moda’da oturan İngiliz gençlerin “Moda Football Clup”, 1904
senesinde de Kadıköylü Rum vatandaşların “Elpis(Ümit)Futbol Takımı”nı
kurmaları izliyordu. Aynı yıl İngiliz elçilik gemisi “İmogene” nin de
aynı isimde bir futbol takımı kurması üzerine, Türkiye’deki ilk lig
organizasyonunu gerçekleştiren James La Fontaine, 1904 senesi
sonbaharında “Constantinople Football Liege” ( İstanbul Futbol Ligi )
adı ile İstanbul’daki ilk futbol ligini kuruyordu.

Cadıkeuy (Kadıköy), Moda, Elpis ve İmogene takımlarının oluşturduğu
ligdeki organizasyon olan “Pazar Ligi” ismi altında yapılan bu maçlar,
bugünkü Fenerbahçe Stadının bulunduğu Papazın Çayırı’nda sürüyor ve halk
tarafından da büyük bir ilgi ile takip ediliyordu. 1904 tarihindeki ilk
Pazar Ligi şampiyonluğunu İmogene Takımı, 1905 yılındaki ikinci Pazar
ligi şampiyonluğunu ise Cadıkeuy (Kadıköy) Futbol Takımı kazanıyordu.
Tarihler 1905 yılını gösterirken , Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi)
öğrencileri tarafından okulun çatısı altında kurulan Galatasaray Futbol
Takımı, Kadıköy’deki Papazın Çayırı mevkiinde Kadıköy Frerler Mektebi
(Saint Joseph) takımı ile maçlarına başlıyor ve 1906 yılından itibaren
de İstanbul Futbol Ligine resmen katılıyordu.

1907, Resmi kuruluşa doğru

Gayri takvimlerin o en güzel yıl olan 1907 yılının ilk yapraklarını
gösterdiği günler... Sultan 2. Abdülhamid Han, 33 yıllık saltanatının
baskılı rejime dayalı son yılını yaşamakta olduğunun sanki farkında.
Saltanatı ile uğraşanlarla boğuşmaktan futbol topu peşinde koşturanlarla
uğraşmaya ayıracak pek fazla vakti ve de gönlü kalmadığından bu tür
oluşumlara karşı uygulattığı baskıyı da, resmi de olmasa biraz
gevşetmiş. Zaten gayri müslimler ile yabancılarca ortalama on yıldır
oynanmakta olan futbol oyununa gözleri ve de gönülleri biraz da alışmış.
Kadıköy yakasındaki Kördere Sahası ile Kuşdili Çayırı’nda, o ilk
yıllarda göz açtırmayan top uçurtmayan saraylı hafiyelerden görünürde
eser kalmamış, Türk gençleri, resmi formalı olmasa da buralarda sanki
rahat rahat top koşturur bir halde. Gerçi, bir jimnastik kulübü olarak
“Beşiktaş” ile, Fransız Mektebi Takımı hüviyetini arkasına almış bir
futbol kulübü olarak “Galatasaray”, kuruluş faaliyetlerini İstanbul
yakasında gerçekleştirebilmiş ama, karşı kıyı Kadıköy yakası o dönem
için adeta bir başka belde, adeta İstanbul’a taşra...


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Nihayet, artık bu yakada da beklenen günlerin yakınlığı hissedilmekte.
Kadıköy yakasında da güneş bir başka parlak, bahçelerde çiçekler bir
başka güzel açmakta. Fenerbahçesi’nde de kanaryalar bir başka ötüp,
burundaki fener sanki bir başka parlak çakmakta. Zira, halkın içinden
çıkacak ilk Türk kulübünün kuruluşu için kararın ve de onayının
alınacağı çok önemli günlerin çoğu geçmiş, azı ise sanki artık
gelmekte...

İşte, içinde bulundukları tarihin de desteğinden güç alan Kadıköy’lü
gençlerden, Hariciye Nazırı Asım ve Server Paşa’ların torunu Londra
Sefareti Başkatibi Nuri Bey’in oğlu Ziya(Songülen) Bey ile Harekat
Ordusu Feriki (tümgeneral) Şevki Paşa’nın oğlu Ayetullah Bey ve de ünlü
edebiyatçı Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni Enver Necip (Okaner) Bey,
Necip Bey’in Moda Başpınar sokak 3 numaralı evinin selamlık katında
yaptıkları bir görüşme sonucunda kuracakları takımın ilk fikir harcını
atıyorlardı. Gerekli olan parayı da finanse edecek olan dönemin
zenginlerinden Saint Joseph mezunu Mühendis Nurizade Ziya Bey’e kulübün
kurucu başkanlık şerefini, Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah Bey’e
katiplik (sekreter) görevini, Bahriye Subayı Necip Bey’e de kaptanlık
ve veznedarlık (sayman) görevini veriyorlardı.

Aynı görüşmede varılan fikir birliği ile de ; kuracakları kulübün adını
oturdukları semtin güzelliğinden esinlenerek Fenerbahçe yapacaklar,
amblemlerini Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fenerden, formalarındaki
renkleri ise Fenerbahçesi’ndeki ilkbaharın sevimli müjdecisi
papatyaların kıskançlık ve temizlik sembolü olan renklerinden yani sarı
ile beyazdan alacaklardı.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Ertesi gün “Baker Mağazası”ndan forma kumaşları alınıyor, Fener armalı
kırtasiye malzemelerinin siparişleri veriliyor, ve de dönemin güya
Futbol Federasyon Başkanlığı görevini üstlenmiş kişisi James Lafontaine
ile yapılan bir sohbette de sanki kendisinden icabet alınıyordu. Artık
kurulacak olan kulübün ismi, başkanı, amblemi ve formaları seçilmiş,
mesele sadece formaları giyerek bu ismi tescil ettirecek 11 Türk
gencinin bir araya getirilmesine kalmıştı. Bu konuda da en mühim rolü
St. Joseph Mektebi Türkçe Öğretmeni Enver ( Yetiker ) Bey üstleniyordu.

“Fenerbahçe Futbol Takımı”nın ilk kadrosu kuruluyor ;

Güneş bu defa, o en güzel yıl olan 1907 senesi ilkbaharının serince bir
Pazar gününü aydınlatıyor ve Fenerbahçe semti de bu kez, ismini yıllarca
şerefle temsil edecek olan bir kulübün ilk temsilcilerinin ilk
kalabalık gövde gösterisine sahne oluyordu. O gün, Kadıköy’ündeki
Kuşdili Çayırı’nda İngiliz ve Rum takımları arasında oynanan bir futbol
maçını seyrettikten sonra St. Joseph Mektebi talebelerinden oluşan bir
grup, Moda İskelesi’nden sandallara biniyor ve koyun karşı kıyısında
randevu mahalleri olan Fenerbahçesi’ne geçiyorlardı. Nuri zade Ziya
(Songülen)Bey ve Ayetullah Bey ile Sami Paşa zade Sezai Bey’in yeğeni
Bahriye zabiti Necip(Okaner)Bey, Hintli lakaplı Mühendis Asaf (Beşpınar)
Bey ve S.Joseph Mektebi Türkçe öğretmeni Enver (Yetiker) Bey isimli
gençler, burada daha evvel gelmiş olan Hasan ve Hüseyin(Dalaklı), Galip
(Kulaksızoğlu), Nasuhi Esat(Baydar), Yanya’lı Şevkati, Elkatipzade
Mustafa ve kardeşi Hamdan, Çerkes Sabri, Hayrullah, Hakkı Saffet
(Tarı),Hasan Sami(Kocamemi) Bey’ler ile buluşuyorlardı.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Çoğunluğunun, yakında kurulacak oldukları takımın ilk oyuncularını
teşkil edecek olan bu gençler için o gün, Ziya Bey’in İngiltere’den
getirttiği; önü ve kolları düğmeli olan sarı beyaz yollu bol formaları,
lacivert şort pantolonları ve sarı löverli yün çorapları ile,
Fenerbahçe’nin çayırlarında ilk antrenmanlarını yapacakları gündü. Kısa
zamanda çevrenin futbola kabiliyetli gençlerini de kendi etrafında
toplayan bu kulüp, bugün için büyük bir kıymet ifade eden ilk kadrosunu,
olası olarak; Hintli Asaf – Necip , Ziya – Hasan, Hassan, Sabri –
Nasuhi , Şevkati , Galip , Hüseyin , Hayrullah terkibinde , ya da ; Asaf
– Ziya , Sami – Ayetullah , Mazhar , Necip – Fethi , Galip , Hüseyin ,
Hasan , Nevzat şeklinde oluşturuyordu .

Başta da değindiğimiz üzere, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stocking
FC ismi altında 1899 yılındaki ilk girişiminde öncülüğünü yaptığı
gençler ile, Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve ilerideki yıllarda
kurulacak olan Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan
gençler, aslında yıllardır aynı ideali sürdüren hep aynı kişilerdi. Ama
ne var ki iki kez kapatılmaları, yasal faaliyetlerine ancak resmi
kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmelerine olanak kılmıştı. Bir
başka deyişle; Black Stocking F.C. ile, aynı amacı ve kaderi paylaşan
Kadıköy Futbol Kulübü’nün isimleri, “Fenerbahçe Spor Kulübü”nün kuruluşu
yolunda “amaç karşısında birer araçtı.Israrla tekrar ettiğimiz bu durum
karşısında, 1940 yılında yapmış oldukları haklı bir tüzük değişikliği
ile kuruluş senelerini 1909 senesinden 1903 senesine aldıran Beşiktaş
Kulübü’nün ( Bereket Jimnastik Kulübü) de gerçekleştirdiği gibi,
Fenerbahçe Spor Kulübümüz olarak tüzüklerimize geçirmemiz ve de yazılı
bir deklarasyonla kamuya ilan edip düzeltmemiz gereken gecikmiş gerçek
odur ki; Fenerbahçe Spor Kulübünün kurulduğu yıl 1899’dur.


Kuruluşu Tescil Olunan İlk Türk Kulübü; Fenerbahçe

Nihayet, 23 Temmuz 1908 tarihinde
İkinci Meşrutiyetin ilanını takiben, yurtta dernek ve kulüp kurma
hakları herkese resmen tanınıyor, böylece, Ziya, Ayetullah, Necip ve
Enver Bey’lerin önderliğinde kurulmuş bu yeni kulüp tescil edilerek,
Fenerbahçe’ye, cemiyetler kanununa göre kuruluşu resmen tescil olunan
ilk Türk kulübü olmak şerefi kazandırılıyordu . Kulübün ilk kurucu
üyelikleri ise ; 1) Ziya ( Songülen ), 2) Ayetullah Bey, 3) Necip (
Okaner), 4) Galip ( Kulaksızoğlu), 5) Hassan Sami (Kocamemi), 6) Asaf (
Beşpınar) şeklinde başlıyor ve olası diğer üyelikler de; 7)Enver
(Yetiker), Cool Şevkati (Hulusi Bey), 9) Fuat Hüsnü (Kayacan), 10) Hamit
Hüsnü ( Kayacan) 11) Nasuhi (Baydar),... isimleriyle devam ederek
sıralanıyordu. Konu ile ilgili olarak; ömrünü adadığı “Fenerbahçe Kulübü
Tarihi” konusunda, özellikle arşiv ve bilgi toplamada en zorlandığımız
kuruluş yılları dönemleri ile ilgili en güvenilir araştırmaları
gerçekleştirmiş olan merhum yazar Dr. Rüştü Dağlaroğlu’na ait (eski
Türkçe ile yazılmış notları şu an deşifre çalışmaları yapan oğlu Sayın
Müzdat Dağlaroğlu’nun arşivinde) Fenerbahçe tarihine ışık tutmakta olan
not defterindeki tarihi notlar arasında ; “kulübün 1939 Nizamnamesinde
ilk 30 kurucu üyenin isminin sıralandığı, ne var ki, kurucu olan ilk 6
üye arasında yer alması gereken Hassan Sami (Kocamemi)’nin bile bu
listede isminin bulunmayışının, kendisini listenin doğruluğu hakkında
haklı olarak kuşkuya düşürdüğü ifadesi” de ayrıca belirtilmektedir.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


İstanbul Şampiyonluğu Ligi ;

1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyetin ilanı ile tanınan dernek kurma
serbestliği sonucunda İstanbul’da kurulan Türk kulüplerinin sayısı çığ
gibi artıyor, Anadolu, Beykoz, Vefa Futbol Kulüpleri de, sırf 1908
senesinde resmen kurulup tescil edilen Türk kulüpleri arasında yerini
alıyordu. Kısa zamanda Türk kulüplerinin sayılarındaki bu artış ise,
İstanbul’da yeni bir ligin kurulması ihtiyacını doğuruyor, bu nedenle de
o dönemlerde ülkede resmi tatil günü olan Cuma günleri oynanacak bir
lig olan, Cuma Ligi adıyla yeni bir lig kuruluyordu.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Takımların sayılarının hızla artmasıyla, İstanbul’da futbol alanlarının
sayısı da çoğalmaya başlamıştı. Anadolu yakasında; Kadıköy’deki Kuşdili
Çayırı, şimdiki stadın bulunduğu yerdeki Papazın Çayırı, Yoğurtçu Deresi
yanındaki Altınordu’nun Kördere Çayırı, Dereağzı’nda Kemikçi Çayırı,
Baklatarlası, İbrahimağa sahası ile, Rumeli yakasında; Taksim,
Talimhane, Bakırköy, Baruthane, Karagümrük, Çukurbostan, Süleymaniye,
Güzelbahçe, Beyazıt Harbiye Nezareti sahaları, ve de Boğaz’ın Anadolu
kesiminde ise; Anadoluhisarı, Küçüksu Er Meydanı , Beykoz Ortaçeşme
sahaları mevcut sahalara eklenmişti .


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Kuruluşu 1908 yılında resmen tescil olunan Fenerbahçe Spor Kulübü, sarı
beyaz olan renklerini 1909 sonbaharında sarı laciverte çevirmiş (*19) ,
1909 -1910 sezonuyla birlikte de İstanbul Futbol Ligine Galatasaray’dan
sonra katılan ikinci Türk takımı olmuştu. İşte, dünyanın en hırslı ilk 5
derbisinden biri olan Fenerbahçe – Galatasaray kulüpleri arasındaki
ezeli rekabet, ilk defa 17 Ocak 1909 tarihinde Mekteb-i Sultani
(Galatasaray Lisesi ) öğrencilerinin takımı ile, yeni kurulmuş bir semt
takımı maçı şeklinde başlamış , ve bu tarihten itibaren de o
dönemlerdeki İstanbul futbolundaki şampiyonluklar genelde bu iki Türk
takımı arasında paylaşılarak, Türk futbolunun artık bir varlık olarak
ortaya çıkması sonucunu doğurmuştu.

Kuşdili Spor Kulübü’nün Bünyeye Katılması ;

Fenerbahçe, “İstanbul Şampiyonluğu Ligi”ne ilk kez katıldığı 1909 – 1910
sezonunda beşinci oluyordu. 1910 yılı liginin başlamasına kısa bir süre
kala da kulüpten ayrılmalar ve mali zorluklar nedeniyle, Üsküdar Kulübü
ile birleşmesi gündeme gelmişti. 1910 senesi Eylülünde, Koço’nun
Mühürdar Gazinosu’nda yapılan müşterek toplantı sonucunda,
gerçekleştirilmesi istenen Üsküdar - Fenerbahçe Kulübü teklifi, üyeler
tarafından kabul görmedi. Buna karşılık, Kuşdili Kulübü Başkanı iken
Fenerbahçe’ye katılan Elkatip Zade Mustafa Bey, Kuşdili Kulübü’nü
Fenerbahçe’ye katmayı başardı ve bu başarısıyla da Fenerbahçe’yi çok zor
günlerinde güçlendiren, geleceğini aydınlatarak güven altına alan ve
takımı yücelten kişi olarak kulüp tarihine geçti.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


İlk Namağlup Şampiyonluk ;

Kadrosunu yeni gençlerle geliştiren ve güçlendiren bu Fenerbahçe 1911-
1912 liginde hiç yenilmeden şampiyon oluyordu. Bu şampiyonluğun en
önemli yönü ise, Fenerbahçe’nin bu şampiyonluğu ile İngiliz ve Rum
takımlarının şampiyonluklarının tamamen sona ermesi ve bu tarihten
itibaren de Türk futbolunda şampiyonlukların artık Türk takımlarının
olmasıydı. Bu şampiyonluk, kulübün itibarını bir anda yükseltip
imkanlarını da arttırmıştı. İlk iş olarak Altıyol’da bir kulüp lokali
kiralandı, lokalin açılışı ise üye sayısının çoğalmasına sebep oldu. Bu
arada futbol dışında diğer spor dallarında da faaliyet gösterilmesine
başlandığından, aynı yıl Fenerbahçe Futbol Kulübü adı , Fenerbahçe Spor
Kulübü’ne dönüştürüyordu.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Fenerbahçe’nin ilk rozeti;

Fenerbahçe Kulübü’nün ilk amblemi, Fenerbahçe burnundaki ışık saçan
beyaz feneri, renkleri ise sarı ile beyaz olmuştu. Ancak, kulüp
mensupları bunu tatminkar bulmadıkları gibi, anlam bakımından da içinde
bulunulan monarşi rejimini tehdit edici sayılacağı endişesi ile kısa
sürede iptal etti. 1910 yılında Fenerbahçeliler arasında resim çizmede
maharetiyle tanınan futbolcu solaçık Hikmet (Topuz)’in çizdiği (bugünkü)
amblem ise herkesin beğenisini kazandı ve kabul edilerek bugünlere
kadar da ulaştı. İşte “sarı ve lacivert” ağırlık içinde olmak üzere 5
renkten oluşan amblem ve şu anlamları taşımaktaydı ; “FENERBAHÇE SPOR
KULUBÜ 1907" yazılı beyaz yuvarlak çerçeve, temizlik ve açık yüreklilik
ifadesiydi. Kırmızı fon ise, safiyet ve Fenerbahçeliler arasındaki sevgi
ve bağlılığı belirtirken bu arada bayrağımızı da sembolize etmekte,
ortadaki sarı renk Fenerbahçe için duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp
şeklindeki lacivert renk asaleti temsil etmekteydi. Sarı lacivert
renkler içinde yükselen palamut dalı Fenerbahçelilik güç ve kudretini
sembolize etmekte, yeşil renk ise yükselen bu kudret için başarının
gerekli olduğunu açıklamaktaydı. Böylece “milli renkler arasında doğan
Fenerbahçe”nin, sarı ile lacivert renkler beraberindeki bu amblemi
üyelerce de kabul gördüğünden, klişesi İngiltere’ye Manchester şehrine
yollanmış ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bugünkü rozeti olarak ilk kez
1910 yılında yaptırılmıştı. Rozet; 1929 yılından itibaren üzerindeki
eski Türkçe harfleri yeni Türkçe harflere bırakmış ve manada önemli etki
yapmayacak ufak tefek değişikliklerle de günümüze kadar aynı şekli
muhafaza ederek gelmiştir.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


İstanbul’da İşgal Yılları ;

İstanbul halkı 16 Mart 1920 sabahı uyandığında gözlerine inanamamıştı.
Zira şehrin üzerine kapkara bulutlar çökmüş, bir gece içinde koca şehir
işgal ordularınca adeta askeri bir kampa çevrilmişti. Dünyayı sarsmış,
imparatorluklar yıkmış ve on milyon insanın ölümüne sebep olup o hiç
bitmeyecek sanılan “Harb-i Umumi” diye anılan “1. Dünya Savaşı”, Osmanlı
İmparatorluğu’nun yenilmesi ile son bulmuş, mütareke ile birlikte de
galip itilaf devletleri mağlup Osmanlı’nın başkenti İstanbul’u işgal
etmişlerdi. Zırhlı araçlar cadde başlarını tutarken, sokakları dünyanın
her yanından gelmiş her renkten ve her dinden askerler sarmış, Harbiye,
karakollar, kaymakamlıklar, subay mahfelleri , vesair tüm makamlar işgal
ordularınca işgal edilmişti. İşgal üniformalı itilaf ordusu askerleri,
sosyal yaşantı içinde her fırsatta halkı manevi baskı altında ezerken,
tramvayda trende ya da vapurda bile kendileri daima birinci mevkide
oturup, biletli Türk vatandaşlarını vagonların sahanlıklarında
vapurların ise ikinci mevkilerinde seyahat ettirir, kendilerine ayrılmış
bölümlere boş da olsa kimseyi sokmaz, yolcuların bilet kontrollerini
bile kendileri, üstelik alaycı bir tavır içinde ve ağır hakaretler
altında yaparlardı. Evet, İstanbul artık o eski İstanbul değildi. Acı
günler gelip çatmış, herkes üzgün, herkes kendi vatanında sürgün
gibiydi. İşgalcilerle birlikte yaşamak zorunda olan talihsiz İstanbul
halkına, o güne kadar yaşadıkları, ne gıdasızlık, ne susuzluk, ne
elektrik kesintileri, ne de hiçbir şey, “İşgal İstanbul’u ”na tanıklık
etmek kadar onlara acı vermemişti. İşte bütün bu olumsuz şartlar altında
halkın morali için mutlak bir desteğe ihtiyacı vardı ki, işte bu
ihtiyaç duyduğu güç, ona kendi öz bağrından çıkarttığı takımı tarafından
“Fenerbahçe”si tarafından verilecekti.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


İşgal yıllarındaki gurur; Fenerbahçe

Mütareke döneminde (1918 - 1921) işgal kuvvetlerine mensup özellikle
İngiliz ve Fransız askeri takımlarıyla yapılan futbol maçları,
İstanbul’daki futbol heyecanını ve futbola olan ilgiyi doruk noktasına
çıkaran olgu oluyor, Türk takımları işgalci ekiplerle 5 yılda 50’sini
Fenerbahçe’nin oynadığı toplam 80 maç yapıyor , işgal kuvvetleri
takımlarına karşı kazanılan galibiyetler ise Türk takımlarını gönüllerde
yüceltiyordu. Bu nedenle futbol İstanbul’da büyük kitleleri kendine
çekerken, Türk takımlarının özellikle de Fenerbahçe’nin, başta General
Harrington Kupası (29 Haziran 1923) olmak üzere işgal kuvvetleri
takımları karşısında elde ettikleri tüm galibiyetler, İstanbul halkının
intikam duyguları içindeki milli duygularını şahlandıran ve yaralı
gönüllerine teselli veren yegane olay haline dönüşüyordu.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Mütarekenin karanlık yıllarında işgal kuvvetlerine mensup takımlarını
her hafta birbiri peşi sıra futbol sahalarında yenerek milletin rencide
olmuş gururunu okşayan Fenerbahçe tüm halkın sevgilisi haline geliyor,
zamanla da milli mücadelenin ve milliyetçi karşı çıkışın adeta İstanbul
şubesi halini alıyordu. Onlar, cephelere gönderdikleri futbolcuları
misali Çanakkale’de yaptıkları müdafaanın bir örneğini de sanki
Taksim’in Taşkışla sahasında gösteriyor, yaptıkları toplu hücumlarda ise
sanki kısa bir süre sonra Kocatepe’den verecekleri milli taarruzdaki
şahlanışımızın provasını veriyorlardı. Bu şevk ve iman içinde mütareke
ve işgal İstanbul’unda Türk futbolu denince ilk akla gelen Kadıköy’ün
Fenerbahçe’si oluyor, cepheden gelen her yeni zafer İstanbul’luların
moralini yükseltirken, Fenerbahçe takımı da aldığı galibiyetlerle halkın
başını dik tutmasını sağlıyordu. 1910’lu yıllarda en fazla iki bin
kişinin izlediği Fenerbahçe, 1919 -1920 yıllarında 6-7 bin kişinin hınca
hınç doldurduğu tribünlere oynuyor, bir zamanların ürkek mahcup yapılan
tezahüratları, artık açık açık, yüksek sesle hep bir ağızdan dile
getiriliyordu; “Ya ya ya ,şa şa şa, Fenerbahçe çok yaşa, Türkiye Türkiye
çok yaşa...”.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Artık iş futbol oyunu halinden çıkmış, vatanın asıl sahipleri ile
işgalcilerin hesaplaşması şekline dönüşmüştü. Fenerbahçe takımı artık
“Kuvai Milliye” ruhunun halk içindeki sembolü olmuştu. Bunun birinci
sebebi işgal takımları ile oynadıkları toplam 50 maçtan ikisi hariç hiç
yenilmeyip 41 maçta galip gelmeleriydi ki Altınordu ve Galatasaray
takımları ne yazık ki bu başarıyı gösterememişlerdi. İkinci sebebi ise,
“Anadolu Harekatı”nın başında olan Mustafa Kemal’in “Fenerbahçeli”
olarak bilinmesiydi
.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


****** ve “Fenerbahçe”si;

Fenerbahçe’nin müttefiklerle
mücadelesi sadece yeşil sahalarla da sınırlı kalmayacak, Cihan Harbi’nde
vatana feda ettikleri diğer sporcuları gibi, futbolcularının büyük bir
bölümünü yine işgal yıllarında İstanbul’dan Anadolu’ya silah
aktarılmasında etkin bir rol oynatarak vatanının ihtiyaç duyduğu konuda
hayatlarını budaktan esirgemeyeceklerdi. “ İttihad ve Terakki’nin bir
kolu olduğu ” ithamı ile işgal kuvvetlerinin devamlı olarak bastırması
sonucunda kulübün kapatılma çalışılmaları ortamına rağmen, yurdun
düşmandan kurtulması yolunda üstlendiği tarihi misyonu en ulvi bir
biçimde yerine getirerek, bir başka idealde de yarınlara örnek olacak
olan Fenerbahçe Spor Kulübü, aydınların, işgal yıllarının acılı şehit
ailelerinin, hulasa Türk ulusunun şeref ve cesaret duygularının yurda
adeta armağanı oluyordu. İşte bu nedenledir ki ulu önderimiz Mustafa
Kemal Paşa, 1918 yılında ilk spor kulübü olarak Fenerbahçe Spor
Kulübü’nü ziyaret ediyor ve de kulüp şeref defterinin nezdinde de,
tarihin altın sayfalarına da şu mısraları geçiyordu; “ Fenerbahçe
Kulübünün her tarafta mazhar-ı takdir olmuş (takdirle şereflendirilmiş)
bulunan asar-ı mesaisini(yaptığı üstün çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü
ziyaret ve erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri) tebrik
etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası (yerine getirilişi) ancak
bugün müyesser (mümkün) olabilmiştir. Takdirat (takdirlerimi) ve
tebrikatımı (tebriklerimi) buraya kayt ile (kaydetmekten dolayı)
mübahiyim ( mutluyum).


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


3. 5 . 1334 (1918). Ordu Kumandanı
(Yıldırım Orduları Gurup Kumandanı) : MK (İmza) ”


Kulüp binası yangını ve yurdun Fenerbahçe sevgisi;

Türkiye’de ilk defa çeşitli spor şubeleri açan kulüp olma ünvanına sahip
olan Fenerbahçe, 1913 yılında tanzim olunan ikinci nizamname ile
atletizm, kürek, yüzme, atlama, yelken, patinaj, tenis, çayır hokeyi,
boks, kriket gibi spor dallarıyla da meşgul oluyor, yıllar içinde de
futboldan başka, masa tenisi, eskrim, jimnastik, avcılık, su kayağı,
atlama, bilardo, salon futbolu, otomobil, atıcılık, sutopu,
bisiklet,halter, güreş, basketbol,izcilik,patenli hokey, voleybol, vs,
gibi toplam 25 spor şubesi içeren 35 spor dalında sayısız başarılara
imza atıyordu.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Büyük milletinin muazzam sevgisiyle nurlanan ve kucaklanan Fenerbahçe,
muhtelif branşlarda devamlı hamlelerle bu artan sevgiye hak kazanırken,
kuruluşunun 25. yılında 5/6 Haziran 1932 gecesi vukuu bulan hain bir
yangın, koca bir varlığın kupalarından üye kayıt ve maç defterlerini de
içeren belgelerine kadar gelmiş geçmiş bütün maddi eser ve izlerini
siliyordu. Fenerbahçe’nin uğradığı felaket bütün yurtta bomba etkisi
yapıyor, Fenerbahçe Kulübü İdare Heyeti’nin, üzerinde henüz dumanları
tüten kulübün enkazı karşısında, gazete ve radyolara aynen aşağıdaki
sözler ile verdiği tebligat ise yürekleri dağlıyordu ;
“ Sevgili yuvamız, 25 senelik spor hayatımızda elde ettiğimiz şeref ve
galibiyet, hatıraları ile birlikte yanmıştır. Bugün, maddi spor
vesaitimizden de tamamen mahrum kalmış bulunuyoruz. Yek değerlerimize
karşı sarsılmaz itimat, muhabbet (sevgi) ve tesanüt (dayanışma) havası
içinde, yıllarca süren müşterek emeklerimizin muhassalasının (elde
edilmiş sonucunun) enkazı karşısında derin bir teessür (üzüntü) duymamak
kabil değildir. Mahvolan manevi kıymetlerin maattessüf (ne yazık ki)
tamiri imkansızdır. Şu kadar ki, 25 senedir kazandığımız
muvaffakiyetlerin hatıralarını kalbimizde daha büyük bir vecd (heyecan)
içinde yaşatmak, bu hatıraları Fenerbahçe gençliğine kitap halinde
hediye etmek gene mümkündür. Hatta ilk vazifelerimizden biridir.
Kupalarımız, bayraklarımız yanmıştır. Fakat yüreğimizdeki hatıralar
canlılığını kaybetmeyecektir. Başta Ulu Gazimiz olmak üzere; kulübümüzün
mesaisini takdir eden kıymetli yazıları taşıyan hatıra defterimiz kül
olmuştur. Fakat bizim emeklerimizi takdir etmiş olan büyük şeflerimiz,
memleketini seven memleketin idealine candan bağlı, çalışkan, tesanüt
(dayanışma) ve muhabbet(sevgi) çerçevesi içinde Türk gençliğini gene
himaye edeceklerdir. Hayatın mütemadi bir mücadele olduğunu,
mücadelesiz, ızdırapsız, elemsiz, hayatta gerek ferd ve gerek millet
itibariyle muvaffak olmak imkanı olmayacağını Türk gençliğine hatırlatan
Büyük Gazinin nasihatleri bu elemli günlerimizde, bizim için en büyük
teselli ve kuvvet membaı olacaktır. Fenerbahçelileri, kulübümüzün maruz
kaldığı felaket nispetinde büyük olan vazifeye davet ediyoruz. “


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Felaketin hemen ertesi günü Türkiye’nin o zamanki en büyük gazetesi
“Cumhuriyet” ve ardından da “Milliyet” gazetelerinin “Fenerbahçe’ye
Yardım” ismi altında başlattıkları kampanyalara teberruda bulunmak üzere
bütün memleket adeta yarışa giriyor, yeni kulüp binası inşası ve
beraberinde de kulüp sahasının satın alınmasına katkı amacıyla yapılan
ilk bağışı ise, 19 Haziran 1932 tarihinde İş Bankası eliyle 500 TL.
göndermek suretiyle yine ****** yapıyordu. Aynı amaçla tertiplenen 14
Temmuz 1933 keşideli Fenerbahçe Eşya Piyangosu’ndan elde edilen 17 bin
TL. hasılat da, yine bu ilk tahta stadımızın yapılmasında
kullanılıyordu.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Bu yangında kül olduğu zannedilen ve içinde kulüp ile ilgili 1914
senesinden itibaren tutulmuş şeref kayıtlarını içeren meşhur maroken
kaplı hatıra defteri ise, 7 Nisan 1944 tarihinde, onu enkaz arasında
bularak alan ve saklayan meçhul bir şahıs tarafından, kulübümüz üyesi
(merhum) Gazeteci Kenan Onan Bey’in Vatan Matbaası’ndaki masasının
üzerine, 12 yıl sonra tekrar Fenerbahçe Kulübü’ne iade edilmek üzere
bırakılıyor ve böylece ******’ün “kulübümüze o meşhur ithafının” da
içinde bulunduğu bu büyük hazineye, önce tarihimiz ve sonra da kulüp
müzemiz yıllar sonra tekrar kavuşuyordu.

Stat mülkiyetine sahip ilk spor kulübü; Fenerbahçe

1923 senesinde Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın kurulmasıyla Türk
sporuna yeni bir yön veriliyor, bu tarihten sonra ise Fenerbahçe’de
büyük bir kalkınma görülüyordu. O, teknik üstünlüğü sayesinde Orta
Avrupa futbolunun Türkiye’deki temsilcisi haline geliyor, yıllar yılı
hep milli takımın belkemiği olarak da Türkiye’nin en sevilen kulübü
oluyordu.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


İlk adı “Silahtar Ağa Sahası” iken, sonraları “Papazın Çayırı”, “Union
Kulüp Sahası”, ”İttihat Spor Sahası” ve nihayet 25 Ekim 1929 tarihinde
de(*29) “Fenerbahçe Stadı” ismini alan 36 dönümlük stat mahallimiz, 6
Temmuz 1932 tarihinde 500 TL’sinin Atamızın verdiği 9000 TL.
karşılığında (1000 Reşat Altını) satın alınıyor ve böylece yurtta stat
mülkiyetine sahip ilk kulüp olmak şerefi de yine Fenerbahçe Spor
Kulübü’ne ait oluyordu. Hem de öyle ki; Türk gençliğinin üzerinde spor
yaptığı ilk stadı olmasının yanı sıra, Büyük Kurtarıcımızın bizzat
kendileri tarafından büstleri ile şereflenmesine müsaade ettikleri
yegane stat da olarak.

Son

Fenerbahçe Spor Kulübü’müz, bugün yalnız İstanbul’un değil, tüm yurtta
milyonlarca taraftarı bulunan ve yüz yıla yakın bir süredir hemen tüm
spor dallarında Türk sporuna öncülük ettiği için büyük sıfatını yerden
göğe kadar kazanmış bir kulübümüzdür. O, zaman zaman şampiyonlukları
elden kaçırsa da, zaman zaman mazisini aratır bir görüntüde kalsa da,
yıllarca tarihe tırnaklarıyla kazıdığı büyüklüğünden hiç bir şey
yitirmeyecektir.


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Evet, taa en başta, 1900’lerdeki kuruluş yıllarını anlatırken söze nasıl
mı başlamıştık? ; “... Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan
Fenerbahçe’sinin bağrından çıkaracağı takımını, önce yakınlara, sonra da
yarınlara armağan edeceği günleri bekliyordu gayri...”

Gayri, şimdi de sözün sonundayız; “ Ve de İstanbul, deniz üzerindeki
siluetini uzaklardan perde perde koya yaklaştırırken, Fenerbahçe
Burnu’nda yankılanan bir beyaz ince uzun fener, yıllar boyu Türk sporuna
sembol olmanın gurur yorgunluğu içinde, Adalar’a, Marmara’ya, daha
uzaklara, daha da öte uzak yıllara doğru, aynı inançla, aynı coşkuyla
ışığını hep saçacaktır ”.

Yüz yıldan beri önce onun hakkında söylendi, önce onun hakkında yazıldı,
önce ona sevdalanıldı. Daha da nice yüzlerce yıl söyleneceği,
yazılacağı, sevdalanılacağı gibi....


KADROLARIMIZ 1965-1966 Yıllarındaki Kadrosu Hazım
- Ali - Şükrü - Bülent - Şeref - Ercan - Özer - Osman - Ogün - Yaşar -
Ziya - Haldun - A.İhsan - Aydın - Birol - Varol - Şenol
1966-1967 Yıllarındaki Kadrosu Hazım
- Radoviç - Ali - Özcan - Şükrü - Numan - Tezer - Cengiz - Şeref - Özer
- Ercan - Yılmaz - Ali İhsan - Osman - Yaşar - Abdullah - Birol - Canel
- Selim - Canan - Lemiç - Nedim - Ogün - Ziya
1967-1968 Yıllarındaki Kadrosu Yavuz
- Şükrü - Levent - Şeref - Ercan - Yılmaz - Ogün - Fuat - Abdullah -
Can - Yaşar - Hazım - Numan - Özcan - Selim - Raşit - Ziya - Nedim -
Birol - Yakup - Erdinç - Özer - Serkan -
1968-1969 Yıllarındaki Kadrosu Rasim
- K.Yavuz - Levent - Ümran - Yılmaz - Nunweiller - Serkan - Cenap - Can
- Selim - Erdinç - Raşit - Nedim - Birol - Ogün - Yaşar - Fuat - Ercan -
Ziya - Ali - Özcan - Şeref - Rüçhan - Şükrü - Numan - Abdullah - Salim
1969-1970 Yıllarındaki Kadrosu Yavuz
- Datçu - Şükrü - Levent - Numan - Nunweiler - Ercan - Yılmaz - Yaşar -
Fuat - Abdullah - Ogün - Zeki - Can - Salim - Serkan - Ümran - Selim -
Ziya
1970-1971 Yıllarındaki Kadrosu Yavuz
- Datçu - Ercan - Serkan - Levent - Fuat - Ziya - Nedim - Yaşar - Zeki -
Bülent - Bünyamin - Çetin - Rasim - Tacettin - Sabaheddin - Selim -
Numan - Ogün - Ümran - Turgay - Sasu - Yılmaz
1971-1972 Yıllarındaki Kadrosu Datcu
- Yavuz - Niyazi - Şükrü - Ercan - Yılmaz - Timuçin - Levent - Fuat -
Ziya - Cevher - Serkan - Osman - Canan - Bülent - Yaşar ( 1 ) - Ersoy -
Cezmi - Yaşar ( 2 ) - Nedim - Ostojiç - Tacettin - Turgay - Muharrem -
Salim - Önder - Numan - Kamil - Rasim - Gafur - Çetin
1972-1973 Yıllarındaki Kadrosu Datcu
- Şükrü - Yılmaz - Levent - Serkan - Ercan - Ostojiç - Nedim - Necati -
Osman - Muharrem - Yavuz - Canan - Ersoy - Niyazi - Cevher - Rasim -
Çetin - Önder - Necati - Gaffur - Timuçin - Ender - Ziya - Fuat - Yaşar -
Çoşkun - Cemil
1973-1974 Yıllarındaki Kadrosu Datcu
- Adil - Timuçin - Yılmaz - Ziya - Alpaslan - Ersoy - İbrahim -
Selaheddin - Mustafa - Osman - Cemil - Ender - Niyazi - Şükrü - Ercan -
Haluk - Cevher - Serkan - İhsan - Turgay - Cumhur - Kamil - Turan -
Önder
1974-1975 Yıllarındaki Kadrosu Yavuz
- Adil - Yılmaz - Alpaslan - Ziya - Serkan - Rüçhan - Zafer - Eyüp -
Aydın - Abdullah - Ender - Yalkın - Mustafa - İbrahim - Osman -
Selaheddin - Cemil - Onur - Emin - Ersoy
1975-1976 Yıllarındaki Kadrosu Yavuz
- Adil - Ender - Sabahaddin - Yılmaz - Nevruz - Emin - Alpaslan -
Serkan - Raşit - Yenal - Zafer - Engin - Selahettin - Aydın - Engin -
Osman - Ömer - Cemil - Ender - Ziya
1976-1977 Yıllarındaki Kadrosu

Adil - Yavuz - Cem - Nevruz -
Yenal - Alpaslan - Ersoy - Engin - Ender - Ömer - Atilla - Zafer - Cemil
- Aydın - Emin - Sabaheddin - Serkan - Bülent - Erdoğan - Önder - Yavuz
( 2 ) - Niyazi



STADYUMUMUZUN TARİHÇESİ

FENERBAHÇE ŞÜKRÜ SARACOĞLU STADYUMU[b]Bugün
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu olarak anılan yerin daha önce,
"Papazın Çayırı" ismiyle yıllarca futbol karşılaşmalarına evsahipliği
yaptığını bir çok futbolsever çok iyi bilmektedir. Yılların Papazın
Çayırı’nın, bir futbol arenası olması, Türk futbolunun adeta mabedi
olması, Fenerbahçe’nin şanlı tarihine yeni bir sayfa ekleyip onun dünya
kulübü olma yolunda emin adımlarla ilerlediğinin en önemli
göstergesidir. İşte bu yüzden Fenerbahçeye gönül verenler Şükrü
Saracoglu Stadı’na gururla bakmaktadırlar.
Dilerseniz; bugün rakiplerinin korkulu rüyası haline gelen, taraflı
tarafsız herkesin beğenisini kazanan Şükrü Saracoglu Stadyumu’nun tarihi
ve bugüne kadar geçirdiği evrelerle sizi başbaşa bırakalım...

[/font">
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://turkmekan.benimforum.org
 
Fenerbahçe Fan Clup
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Şevket Çoruh Fan Clup
» Transferler(Fenerbahçe)
» İşte yeni Fenerbahçe geyikleri...

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Türk Mekan :: Sohbet ve Eğlence :: Topluluk Sayfaları-
Buraya geçin: